"Yüzlerine bakan rakip olduklarını, gölgelerine bakan kardeş olduklarını anlardı. Yorgun oldukları ise her hallerinden belliydi..."
Binlerce yıllık söylence, efsane, kutsal inanç; ismine ne derseniz deyin (Habil- Kabil Anlatısı) bu kadar az sözcükle ancak bu kadar keskin anlatılabilirdi. Nurdan Beşergil'in son kitabı " İyi Geceler Öpücüğü" daha açılış cümlesinde sizi sımsıkı sarıyor, aklınızın en ücra köşelerine kadar imgeler uçuşturuyor, hikâyeyi yeniden bir kez de kendi kaleminizden yazdırıyor, temposu ve anlatımı ile gecenizin uykusuz geçmesine sebep oluyor. Kitabın son satırları, gün doğarken kulağınıza fısıldanan bir ninniye dönüşüyor.
Zamansız, mekânsız ve isimsiz kahramanlardan oluşan, yaşananlara bakacak olursanız daha 80. sayfasında bitmesi gereken ama yazara soracak olursanız anlatıldığı gibi olmayan, dünyanın ücra bir köşesinde an be an tekrarlanan bir hikâye.
Suçlu Kabil mi yoksa adına "insan" denilen, zaaflara bulanmış, hırslarına yenik düşmüş canlı mı? Kabil'in miydi taşı havaya kaldıran el yoksa o "el"in havaya kalkması için ("Tanrı" dahil) kardeşleri, anne ve babası ve hatta tüm kabile yardım etmiş miydi? Kaderi kendi ellerimizle mi yazıyoruz yoksa yazılmış kaderi mi yaşıyoruz?
Şiir gibi cümlelerinin- müziği olan kelimelerinin üzerinde aylarca çalışılmış, kurgusu santim santim hesaplanmış İyi Geceler Öpücüğü, bildik bir efsanenin yeniden anlatımı değil. Büyük anlatı içinde kaybolan, başrol oyuncuları oldukları halde, figüranlığın lâyık görüldüğü kahramanlarının gerçek hikâyesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder