Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Ocak 2012 Pazartesi

PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ (23.01.2012)- SİNA AKYOL: ESKİ UYGARLIKLARDA ŞİİR

  Şairin sözü üstüne söz olmaz... Bu haftaki sözler, Sina Akyol'dan...

                                                               YOKŞİİR

                                                                Geliyordum.. gidiyordum..
                                                                 var'dım.. yok'tum..
                                                                 bilmem;
                                                                     
                                                                 bilmek başka bir 
                                                                 dil'dir.   


REQUEM

Hatırladıkça onları,
yüzüm zengin-
gülüyor.

Gittiler!
Bana birer-
mut bıraktılar.




'KUSURA BAKMA' ŞİİRİ
Bir yığın telaş işte,
yazamadım.

Halbuki aklımdasın,
fikrimdesin,
üryamdasın.

Ben bilmem,
sen bilirsin;
(yaz günüydü, kısa kolluydun;
göz dediğin görür,
sivilceyi iltihabı.)

Umarım iyisindir,
seni özledim.


KIZ İSTEMEK

Babam yok! Annem,
uzakta, çayır gülü!
Beden ibaretim; elim
lokum paketi.

Onu isterim, onu başıma
tâcederim; meğerki bana
üç tane evlat
                                                                                    üç tane ergen, 
                                                                                    üç tane sevinç

                                                                                    .. verdi nitekim. 


(ÖLÜRKEN YAZACAĞIM ŞİİR) 

 İnsan bin türlü ayrılamıyor
ken-
   din-
      den.







'HERKES' ŞİİRİ

Evlere şenlik bir-
şiir yazsam;
herkes okusa;

Gülse..

ağlasa..

umur-
samasa

kimse.



Şiirler, Sina Akyol'un son kitabı  Vadedimveylaya' dan alıntılanmıştır.

Sina Akyol  
'Vadedimveylaya'
Yasakmeyve yayınları-2011

26 Ocak 2012 Perşembe

TOPLUM BÖCEĞİ- KEREM IŞIK

     (1976 doğumlu Kerem Işık,  İzmir’in genç öykücülerinden. Varlık, Kitap-lık, Notos, Özgür Edebiyat gibi edebiyat dergilerinde öyküleri yayınlandı. İlk öykü kitabı Aslında Cennet de Yok,  2010 yılında Yapı Kredi Yayınları arasında yerini aldıktan sonra 2012, Ocak ayında ikinci öykü kitabı olan Toplum Böceği yine Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı.)

    ‘Toplum Böceği’nde yer alan öykülerinde Kerem Işık, gerçeklik ile lego parçalarıymışçasına oynuyor. Öykülerinde yarattığı atmosfer ve ‘hikâye’lerin, tanıdık geldiğini düşünüyorsunuz. Bir gazetenin iç sayfalarındaki haberlerine göz atarken, vapurda çay içerken, çarşıda gezinirken omzunuza sürtünüp geçen türden hemen anımsanmayan ancak yabancı da gelmeyen hikâyeler. Stadyumlara sığmayan işçi alımları, saçma sapan sorular, anlamını yitiren kariyer bilgileri arasında terleyen insanların anlatısı; çocuklarının bir “şey” olması için (çocuğa rağmen) direnirken çocukluğun ne olduğunu unutan anne- babaların maceraları… hepsi yepyeni bir hikâyenin ana parçaları haline dönüşüyor.   
    Kahramanlarının uyumsuzluklarını, sadece ‘uyumsuzluk halleri’ olarak kullanmamış Kerem Işık. Aynı zamanda bireyi ezip yok eden, insanlıktan çıkaran, birey oldurtmayan olgular olduğunu da vurgulama aracı yapmış.   
    Uzun öykülerin arasına serpiştirdiği kısa öykülerinde ise, hem dil hem de anlatı bakımından yeni denemelere girişirken, yarattığı kapalı atmosferden çıkarıp soluk alacağı zamanı yaratmış.
        Günlük hayatımızda karşımıza çıkan kurum-kuruluşlara ilişkin kısaltmaları öyküleri içine serpiştirirken, devletin (aynı zamanda, birey karşısında toplumun) alt metin okumalarını da yapıyor. Bu sayede RTÜK’ün, YÖK’ün, alt- gizli anlamları (işlevleri) üzerine düşünmemizi de sağlıyor.
      Toplum Böceği’nde Kerem Işık; sınıra dayanan, sınırı zorlayan, sınırları zorlanan insanların öykülerini anlatılıyor.  Kerem Işık’ın öykülerindne birisinin epigrafında   Durkheim’dan alıntıladığı gibi: Ne zaman bir birey olarak üzerinizde “zorlayıcı”, sizin tarafınızdan belirlenmemiş bir etki ya da bir şey görürseniz, işte o toplumdandır; diyor.

Yazar: Kerem Işık
Sayfa: 120
Ölçü: 13.5 x 21 cm
ISBN: 978–975–08–2152–3
YKY'de 1. Baskı: Ocak 2012

19 Ocak 2012 Perşembe

Pazartesi Söyleşileri: Şerife Yalçınkaya- Şairin İsyanı



                                         Şair neye isyan eder?.. Şair neden isyan eder?.. 



     

    Şair  insana, insanlığını unutana isyan eder. Şerife Yalçınkaya hocamız   şairin isyan macerasını anlattı, 16. yüzyıldan örneklerle. O dönemde neden ve neye bayrak açtıklarını; dizelere nasıl yansıdığını  okuyarak, okutarak. 





     



         İlk değişiklik kırmızı koltuğun yerinde oldu. Her şeyin bu gece biraz farklı olacağının habercisi gibi. Melih hoca da dinleyici sırasına geçmişti bu sefer. Işıklar karardı, söz aldı sazı eline...



     


        Krallar, Şahlar, Padişahlar, çekmedi şairlerden çektikleri kadar hiç kimseden... Kâh kızdılar kâh diş bilediler... Ama dokunamadı  hiçbirisine " Tanrının Yeryüzündeki Gölgeleri". Şairler  kulun aslında kul olmadığını, yârin yanağından gayrı bir olunduğunu, birlik olunduğunu fısıldadılar insanların kulağına. 
    





 Ve herbiri öyle bir yuffffff çekti ki yiyicilere, istifçilere, bezirgânlara, tacirlere, ağalara, paşalara, efendilere..

        



       16.yüzyılın şairlerinden bugünün en sunturlusundan sayılacak küfrü basanı da, aşkına karşılık bulamayanı da ve hatta ayağına takılan pireye kızıp yorgan yakanını da okudu, okuttu  Şerife Yalçınkaya.
       Kim zengin-di, kim fakir? Kim hanlar hamamlar yaptırmıştı, kim beş parasız baldırı çıplak bektaşi idi... Anlattı. 
    




                                  Hepsinin isyanı var-dı. İnsan olmayı bilemeyenlere...


Şiirin, divanı halkı olmaz. Şiir, şiirdir. Sözlü halk şiiri dışında hepsi bir... Son sözü bu oldu Şerife Yalçınkaya'nın... Ağzına sağlık.

12 Ocak 2012 Perşembe

PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ- REHBER TOPUZ: BİLGİ TOPLUMU

Rehber Topuz
     Rehber Topuz, ismi kadar ilginç bir birisi. Emekli Albay. Emekli olduktan sonra  bankamatik önünde maaşını bekleyip, yaz aylarında hangi kampa gideceğinin planlarını yapanlardan değil ama! Hayata meraklı gözlerle bakıp, aldığı nefesi  anlamlandırabilmek için bilginin rehberliğine inanmışlardan. Öğrenmenin zamanla sınırlı olmadığını keşfedenlerden. Bilgi- öğrenme- yaşam üçgeninden, toplumun ve çağın kodlarını çözmeyi kafasına koyanlardan. 'Nereden geldik' sorusunun takipçisi   nereye gidiyoruz-u araştırmak için, heybesini sırtına vuranlardan. 




       Heybesindekileri bizimle paylaştı, yüksek lisans çalışmasının bir parçasını oluşturan Bilgi Toplumu ve çözümlemeler başlıklı söyleşisinde.  Paylaştı kelimesi lafın gelişi söylenmedi, üleşti gerçekten.  Bu ideolojik bir bakış açısı değil, sadece tespitler demetidir, hadi tartışalım doğruluklarını dedi ve bir aydır devam eden rüzgarın en uzun eseni oldu: İki saatten fazla süren bir serinlik.



  



            






       Yeni bilgi her zaman ezber bozar. Bozulan ezber ise, insanı oturduğu yerden zıplatır. Melih hoca da dinleyenlerin heyecanına mı kapıldı yoksa anlatılanların doluluğuna mı bilinmez, bir ara ayakta ateşli bir konuşma yaptı.









  Unutmadan; O gece, Melih Ergen'in de doğumgünüydü. Pastasını kestik. Elbirliği ile değil tabii, sevgili eşi Mediko'nun eli ile.  İyi ki doğdun hocam, iyi ki varsın. Biz bu söyleşileri  mayıstan sonra, Ildırı'ya da mı taşısak?

Görseller: Vehbi Moğol

3 Ocak 2012 Salı

PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ- OCAK AYI PROGRAMI


 
 
9 Ocak
Rehber Topuz : "BİLGİ TOPLUMU"

16 Ocak
Şerife Yalçınkaya : "ŞAİRİN İSYANI" -16.yy Divan Şiirinden Hareketle     Bugüne.-

23 Ocak
 Sina Akyol : "ESKİ UYGARLIKLARIN ŞİİRİ"

30 Ocak
İnci Doğaner : "EVLİLİK YORGUNLUĞU" -Sosyodramatik Çalışma-