Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

18 Aralık 2011 Pazar

PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ- KONUK: GÜNDÜZ BADAK

Gündüz Badak
     Gündüz Badak, öyle bir cümle  ile girdi ki konuya dinleyicilerin   gözlerinden karabulutlar geçti bir anda. Hani vardır ya, yorgun savaşçı tavernadan içeri adım  atıp pelerininin başlığını indirdiği anda kralın şövalyelerince tanınır ve eller   kılıçlarına uzanır; buna benzer bir  an-dı: "Aşkı,tutkuyu bir yana bırak,sevgiye bak."  Yetmişine geldiğini söylemese anlayamayacağınız arayış insanı,  aykırı fikirlerini hiç çekinmeden teker teker ortaya koydu söyleşi boyunca. 












      Ama sanmayın ki katılımcılar da sessiz kaldı. Tam tersi; nasıl ki sahne duvarında asılı silah mutlaka patlarsa, söyleşenler  kabzasına sarıldıkları kılıçlarını çekmekte bir an bile tereddüt etmediler. Kolay mı, " Yürek sadece beynin emrini uygular ve sadece çarpar. Yani ne yapıyorsak beynimiz (aklımız) ile yapıyoruz.." cümlesini kabullenmek? Değil elbette.  Ama dedik ya, Gündüz Badak bu, ne çarpışmalar gördü; geri adım atmaz!
Atmadı da: "Aşk, edebiyat olmasa olmazdı çünkü aşkı tanımlayan edebiyattır ve edebiyatla var  olur... Aşk dediğiniz şey, aslında kavuşamamanın hikayesidir; kavuşulan aşk, aşk değildir ve biter."

     Melih Ergen, her zamanki hınzır  ve esprili üslubu ile yatıştırmaya uğraştı ortalığı. Sözü aldı verdi, verdi aldı. Ama nafile. Ok yaydan çıkmıştı bir kez. Bizim kedi, yola çıkarken her savaşa hazır olduğunu,    zaten  savaş istediğini çünkü  "bin çiçek açsın, bin fikir yeşersin" sözünü şiar edindiğini söylememiş miydi?  Ehh, kıracak mıydık kediyi? Kıramazdık ve kırmadık da.
      Derken...  Saate baktık ki,  iki saati aşmış, taşmış yine de lafı bitirememişiz.










           Bitiremeyip de ne yapmışız? Ayaküstü sohbete dalmışız aramızda. Söz biter mi?
           Bitmez. Bitmemeli de. Haftaya kaldığımız yerden devam. Konu  başka ama;  konuklar da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder